NEW YORK – Başbakan Yardımcısı Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanı Velit Muallim Birleşmiş Milletler 75. Dönem Toplantıları önünde Suriye adına yaptığı konuşmada, dünyadaki politik ajandalarının, Covid 19 pandemisinin yayılmasıyla Suriye halkına ve diğer bazı ülke halklarına uygulanan tek taraflı zorlayıcı önlemleri kaldırmak yerine hala insani gündemlerin önüne geçtiğini, Suriye halkına geçimlerini ve günlük yaşamlarını sürdürmeleri için baskı yapmayı hedefleyen ve daha fazla boğmaya çalışan sözde /Sezar Yasası/ da dahil olmak üzere, dayanıksız bahanelerle prosedürler ve bunların daha fazlasını dayattıklarını belirtti.
Video Konferans kanalıyla bugün yayınlanan konuşmasında Muallim, terörün hala dünyadaki güven ve istikrara daimi tehlike temsil ettiğini, uluslararası barış ve güvenliğe en önemli tehdidi oluşturduğunu vurgulayarak, teröre yatırım yapanların, destekleyenlerin ve şüpheli ajandalarını sağlamak için besleyenlerin bunların başında da Suriye ve bölgede temel teröristlerin baş destekçisi olması itibariyle en önde geldiğine işaret ederek, Amerikan ve Türk kuvvetlerinin topraklardaki yasadışı varlığının devam etmesinin hukuki tüm boyutlarıyla bir işgal olduğunu ve Suriye’nin, bu işgali uluslararası hukukun güvence altına aldığı yollarla sona erdirme çabalarını sonuna kadar sürdüreceğini vurguladı.
Muallim, Birleşmiş Milletlerin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslararası barış ve güvenliği korumaya ve uluslar arasında eşitlik ilkesine ve halkların kendi kaderini tayin hakkına saygı duyma ve herhangi bir ülkenin toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı tehdit veya kuvvet kullanmaktan kaçınmaya dayalı dostane ilişkiler geliştirmeye odaklanan küresel bir konsensusa dayalı olarak kurulduğunu.. Ama sorulması gereken sorunun, bizler tüm bunlardan nerelerdeyiz.. Bu ilke ve değerler günümüz dünyasında gerçekten uluslararası ilişkileri yönetiyor mu yoksa sadece siyaset ve medya tüketimi için slogan haline mi geldi?,
Muallim: “Kendimizi aldatmak istemiyorsak, cevap açıktır; bazı hükümetlerin kendi gündemlerini yasadışı yollarla diğer ülkelere dayatmaları ve Birleşmiş Milletleri bunu başarmak için sadece bir araç olarak kullanmaları nedeniyle, Birleşmiş Milletler’in üzerine kurulu olduğu ve uluslararası yasa ve normların üzerine oturduğu ilke ve değerlerden giderek uzaklaştığımızdır” dedi.
Muallim, çelişkili bir şekilde, “İstediğimiz gelecek ve aradığımız Birleşmiş Milletler.. Çoğulculuğa toplu bağlılığımızı yeniden teyit ederek.. Etkili çok taraflı eylem yoluyla Covid 19 ile yüzleşmek / Genel Kurul’un mevcut oturumundaki genel tartışmasının ana konusu olarak” seçildiğini, ancak açıkçası bugünün gerçekliği, arzuladığımız geleceği önceden bildirmediği gibi, aradığımız Birleşmiş Milletleri de yansıtmıyor.. Terörizm, işgal ve insanlık dışı yaptırımların olmadığı güvenli ve müreffeh bir gelecek.. uluslar ve halklar arasında uluslararası hukuk, diyalog ve anlayışın hakim olduğu bir gelecek.. Şartına, ilkelerine ve hedeflerine bağlı, savaşlara ve çatışmalara ve onların destekçilerine tartışmasız bir şekilde karşı duran bir Birleşmiş Milletler arıyoruz.. üyelerine siyasallaşmadan, yasadışı müdahalelerden ve devletleri ve toplumları parçalama girişimlerinden uzakta destek sağlayan bir BM. Bu, özellikle küresel insani, ekonomik ve sosyal bir meydan okuma oluşturan Covid 19 salgınının yayılması ışığında, bugün her zamankinden daha çok arzuladığımız ve aradığımız şeydir. Bir ülke ile diğerini birbirinden ayırır.. ve birbirimize uzaktan ve önceden kaydedilmiş verilerle hitap etmeye başladığımız ölçüde istisnai koşullar empoze eder. Ama burada önemli olan şey.. Bu gerçeklik bazılarını dar hesaplamalarını bir kenara bırakıp pusulalarını doğru yola yönlendirmeye zorlayacak mı? Bugün gerekli olan şey, bu salgını ortak çok taraflı eylem yoluyla, sözlerle değil eylemlerle birlikte yüzleşmemizdir” diye vurguladı.
Muallim, umduğumuz ve aradığımız şey budur.. ama maalesef sahada gördüklerimiz bunun tam tersiydi.. ve siyasi gündemler Suriye halkına ve bir dizi halkın halklarına uygulanan tek taraflı zorlayıcı yaptırımları kaldırmak yerine hala insani gündemlerde ilerliyor. Diğer ülkeler Salgının / Covid 19 / dünyanın tüm ülkelerinde yayılmasıyla, bu önlemlerin yenilenmesine tanık olduk, ancak daha çok, sözde / Suriye’de Sezar Sivil Koruma Yasası/ da dahil olmak üzere sahte iddialarla dayatıldı ama bu yasanın /Suriyelileri boğmak için Sezar Yasası/ olarak adlamdırılması gerekiyor. COVID-19 salgını da dahil olmak üzere hayat kurtaran ilaçların ve tıbbi cihazların gelmesini engellemek mi, sivilleri koruyacak yoksa tedavilerini ve iyileşmelerini mi engelliyor? Suriye’de terörizmin tahrip ettiği şeylerin yeniden inşasına mani olmak Suriyelilere mi hizmet ediyor… yoksa çalışma imkanlarını kesmek, yaşam koşullarını kötüleştirmek, mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin geri dönüşünü engellemek.. Suriye’de buğday ekinleri yakmak, petrol çalmak ve enerji sektörüyle savaşmak da mı sivilleri koruyor.. yoksa gıda malzemelerini mi kesiyor? Yemek, ısıtma malzemeleri, tüp gaz ve elektrik.. liste uzadıkça uzuyor.. Lakin açık olan şey bu kanundan hedefin Suriye halkına ekmeği, yaşamına baskı uygulama, insani olmayan şekilde boğmaya çalışmak bu da bizlere ABD’de George Floyd ve diğerlerinin boğulduğu vahşeti hatırlatıyor. İsrail’in Filistin halkını her gün nasıl boğduğunu hatırlatıyor, dedi.
Muallim, Tek taraflı zorlayıcı tedbirlerin açık ve açık bir şekilde uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve bu tedbirleri dayattıkları insani muafiyetlerin sahada olmadığını ve sadece onların insanlık dışı çirkin yüzünü örtme iddiaları olduğunu vurgularken, bu önlemlerden etkilenen tüm ülkeleri ve onları reddedenleri, işbirliği ve ortak koordinasyonla ve çeşitli siyasi, ekonomik ve ticari düzeylerde etkili önlemler alarak bu olguyla yüzleşmek ve halklarımız üzerindeki etkilerini hafifletmek için birleşik bir cephe oluşturmaya çağırıyoruz, dedi.
Muallim, hepimiz ifade ve açıklamalarımızda terörizmin dünyanın çeşitli bölgelerinde istikrar ve refah için sürekli bir tehdit oluşturduğunu ve uluslararası barış ve güvenliğe yönelik en önemli tehditlerden birini oluşturduğunu vurguluyoruz.. Ama burada talihsiz bir durum ki, fazla değil bazıları.. kelimeleri eylemlerle ilişkilendirmemiştir.. İlgili Güvenlik Konseyi kararlarının tamamı halen Birleşmiş Milletler arşivinde tutuklu ve bu nedenle toplu eylemimiz terörizmin yarattığı tehlikeye kadar yaşamadı. Aksine teröre yatırım yapan, destekleyen, besleyen ve şüpheli gündemlerine ulaşmak için bir bölgeden diğerine ve bir ülkeden diğerine aktaranlar vardır, dedi.
Muallim, elbette terörü desteklemek ve yatırım yapmaktan bahsettiğimizde, mevcut Türk rejimi, Suriye ve bölgedeki teröristlerin ana sponsorlarından biri olarak kendisini güçlü bir şekilde dayatmaktadır. Bu sistem, on binlerce yabancı teröristin Suriye’ye girişini kolaylaştırmış, Nusra ve terör örgütlerinden kardeşlerine her türlü desteği sağlamaya devam etmektedir. Suriyelilerin kanı ihlal edildi, Suriye’de işgal ettiği topraklarda Türkleştirme ve zorla yerinden etme politikası uygulanıyor. Nitekim Haseke ili ve onlarca çevre köyde bir milyon sivile, Türk işgalini reddetmeleri nedeniyle, kasıtlı olarak ve defalarca içme suları kesilerek, toplu ceza uygulandı. Özellikle de (Covid 19) salgını ışığında bu sivillerin hayatına getirdiği tüm zorluklar ve tehlikelerle.. Hukuk biliminde insanlığa karşı bir suç ve bir savaş suçu teşkil eden şey budur. Bu arada bu davranış, teröristlerin 2017’de Şam’da milyonlarca sivilin suyunu kestiklerinde uyguladıkları suç ideolojisinin aynısıdır, insan hakları savunucuları da maalesef kıllarını bile kıpırdatmamışlardır, dedi.
Muallim; “bu, Türk rejiminin İdlib bölgesi ile ilgili Astana toplantılarının sonuçlarına ve Soçi anlayışlarına bağlı kalmaması, Suriye’den Libya’ya “ılımlı muhalefet” olarak adlandırdığı terörist ve paralı askerleri taşıması.. Irak’ın egemenliğine saldırması.. Avrupa ülkelerine şantaj olarak kullandığı mültecilerin acılarıyla ticaret yapmasından kimse bahsetmiyor.. Mevcut Türk rejimi, uluslararası meşruiyetten yoksun, haydut bir rejim haline geldi. Hüç şüphesiz bölgede güvenlik ve istikrarı tehdit eden politika ve eylemlerine son verilmesi zorunlu hale gelmiştir” dedi.
Amerikan ve Türk kuvvetlerinin Suriye topraklarında devam eden yasadışı varlıklarının, bunun gerektirdiği tüm hukuki boyutlarıyla bir işgal olduğunu belirten Muallim: “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin, uluslararası hukukun güvence altına aldığı yollarla bu işgali sona erdirmek için hiçbir çabadan kaçınmayacağını.. Ve bu güçlerin doğrudan veya terörist araçları veya ayrılıkçı milisler aracılığıyla veya herhangi bir suni, yasadışı varlık aracılığıyla aldıkları tüm tedbirler geçersiz ve anlamsız olduğunu. Suriye’nin egemenliğinin, bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün açık bir ihlali sayıldığını. Bu bağlamda, sözde uluslararası koalisyonun Suriye’nin el Cezire bölgesinde Suriye vatandaşlarına yönelik, petrol ve servet hırsızlığı dahil olmak üzere yasadışı ve hukuka aykırı müdahalesiyle çiftçilerin Suriye devletinin merkezlerine buğday pazarlamasını engellemek de dahil olmak üzere işlediği tüm suçları kınadığımızı yineliyoruz” dedi.
Muallim: “burada, Suriye’nin kuzeydoğusundaki eylemlerine karşı çıkan sivillerin tutuklanmasına ve bir dizi bölgesel simgeye suikastlerle öldürülmesine ek olarak.. Suriye’nin ve halkının birliğine karşı komplo kuran ve servetini yağmalayan sözde ayrılıkçı / DSG milislerinin yaptığı uygulamaları kınamadan da geçemeyeceğim.. Kısacası bunlara şunu söylüyorum: Ülkenizle birlikte olun ve çok geç olmadan tarihten ders alın” dedi.
Muallim, yukarıda geçenlerin tümü hakkındaki tutumumuzu ifade etmeye devam edecek olursak Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın Halk Meclisi’nin seçilmiş üyelerine yaptığı konuşmasında söylediklerinden daha fazla bir şey söylemeyeceğim sözlerinden alıntıdır: //Bu küresel kargaşanın ortasında, bu kaosun kalbinde, tozun dumana katıldığı yer yalanlarla dolu, vizyonumuzu bozacak veya amacımızı kaçırmamıza neden olacak değildir.. tıpkı düşmanlarımızın politikalarının odağı terörizme destek olmak gibi, politikamızın odak noktası da teröre saldırmaya devam etmek, toprağımızın birliğini ve halkımızı korumak için topraklardan geriye kalanları kurtarmaktır.. Zamanlama, silahlı kuvvetlerimizin planlanan savaşlara hazır olup olmadıklarına göre, belirlenir.. onlarla savaştığımızda, bizim için yerel bir terörist ile ithal bir terörist arasında, ne bir terörist ne bir işgalci asker arasında ne de bir Siyonist, bir Türk veya bir Amerikalı arasında fark yoktur. Bu bağlamda, terörizme karşı mücadelede elde ettiğimiz istisnai başarılar için ilk krediye sahip olan Suriye Arap Ordusu’nun fedakarlıklarına ve kahramanlığına çok değer vermeliyiz.. bu asil savaşta değerli destekleri ve yardımları için müttefik ve dostlara teşekkür etmeliyiz, dedi.
Muallim, Cenevre görüşmelerine, Moskova istişarelerine ve Astana toplantılarına açık bir şekilde katıldığımız ve ayrıca anayasayı tartışmak için bir komitenin kurulmasıyla temsil edilen Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Konferansı’nın sonuçlarını olumlu bir şekilde ele aldığımız için Suriye hükümetinin siyasi yola girme dışında hiçbir zaman geride kalmamıştır.. Birleşmiş Milletler’in Suriye özel elçisi ile Anayasa Komitesi’nin oluşmasına ve Cenevre’deki çalışmalarına başlanmasına neden olan şeydir. Bizler, komitenin kendisine verilen görevde başarıya ulaşmasını temenni ediyoruz.. Bu başarının ancak işlerine dışarıdan müdahalenin hiçbir şekilde yapılmaması sağlanarak sağlanabileceğini de vurguluyoruz.. Komite kurulup çalışmalarına başladığından bu yana, kendi başına egemen bir şekilde görevini yürtmekte, çalışmalarının nasıl ilerleyeceğine, ortaya çıkabileceği tavsiyelere karar veren, böylece tüm bu sürecin oluşumundan Z’ye kadar, sadece Suriye liderliği ve mülkiyeti altında, Suriye halkının kendi ülkesinin geleceğini belirleme münhasır hakkına sahip olması temelinde kuruldu, dedi.
Muallim, “İsrail”in 1967’den beri işgal altındaki Suriyeli Golan’da, Golan’ın doğal kaynaklarının iskan, ırk ayrımcılığı, keyfi gözaltı, işkence ve hırsızlık dahil olmak üzere sistematik, ağır insan hakları ve uluslararası insani hukuk ihlallerini sürdürdüğünü.. Buna son yıllarda teröristlere destek sağlama ve Suriye topraklarına karşı tekrar tekrar saldırganlık da eklendi.. İşin ilginç tarafı ise tüm bu ihlallerin sözde uluslararası toplumun suskunluğu içinde gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Tüm bunlarda ve işgali sürdürmede “İsrail”i destekleyenler var ki, bu da bu ülkelerin insan hakları konusunda uyguladıkları ikiyüzlülüğün ve siyasi sömürünün boyutunu bir kez daha gösteriyor, dedi.
Muallim, ama her halükarda herhangi bir hayalperestin, ülkemin içinden geçtiği zor koşulların, Suriyeli Golan’ın Suriye toprağı olduğu ve öyle kalacağı gerçeğini değiştireceğine inanmaması gerekiyor, bu mesele pazarlık veya haraç konusu olamaz veya zamanaşımı ile hükümsüz kılınamaz.. Tüm yasadışı İsrail icraatları ve Amerikan kararları, şekilleri ne olursa olsun, bu konuda hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Tüm İsrail kararları hükümsüzdür, uluslararası hukuk ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları, özellikle de 1981 tarihli Güvenlik Konseyi 497 sayılı kararı/ uyarınca hiçbir hukuki etkisi de bulunmamaktadır, dedi.
Suriye’nin Filistin halkının 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma hakkını desteklerken, mültecilerin uluslararası hukuka ve ilgili Birleşmiş Milletler kararlarına uygun olarak anavatanlarına dönme hakkını güvence altına alarak ilkeli ve kararlı tutumunu teyit ettiğini ve savaş suçlarını ve suçlarını kınadığını sözlerine ekledi.
Muallim konuşmasının sonunda: “ülkem, nükleer anlaşmayı baltalamayı ve bölgeyi istikrarsızlaştırmayı amaçlayan Amerikan politikası karşısında İran İslam Cumhuriyeti’nin tutumuna desteğini bir kez daha belirtir ve bu politikanın sadece ABD yönetiminin uluslararası hukuku hiçe saydığını, uluslararası anlaşmalardaki yükümlülüklerine uymadığını gösterdiğini vurguluyor. Suriye ayrıca Küba ve Venezuela’ya uygulanan haksız ekonomik ambargoyu da kınıyor. Egemenlik haklarına saygı duyma ve içişlerine hiçbir şekilde müdahale etmeme ihtiyacını vurgular” dedi.